24 Kasım 2008 Pazartesi

07.Çin usulü işkence...

Ben Soruyorum...

2001-2002 Eğitim-Öğretim yılında,

I.Ne Sınıf, ne Ders, ne de Konu benimle ilgisi olmayan “Kişiye Özel” yazıya defalarca sözlü ve yazılı itirazıma rağmen hatanın düzeltilmemesinden sonra;

II.Koordinatörlük görevimi aksatmadığım halde, yetkisini aşarak sanayi kontrolü verilmemesi cezasının verilmesinden sonra;

III.Haksız yere kötü öğretmen muamelesine maruz kaldığımdan dolayı “müdür” hakkında yazılı şikayette bulunduktan sonra;

IV.İlçe MEM talepte bulunduğum soruşturma açılmasına gerek duyulmadığından sonra;

2005-2006 Eğitim-Öğretim yılında,

I.Hiçbir ele alınacak neden olmadan, yalan-yanlış ifadelerle dolu hakkımda şikayet yazısı yazıldıktan sonra;

II.Soruşturma Raporunun TEKLİFLER bölümündeki 4 iddiadan 3’ü sübuta erdirilemedikten sonra;

III.Soruşturma Raporunun TEKLİFLER bölümündeki 4 iddiadan sadece 1’i, suç işleme pahasına, hiç derslerine girmediğim öğrencilerin olumsuz ifadeleri alınarak, “öğrencilerle ilgilenmediği” iddiasını sübuta erdirdikten sonra;

IV.Matematiksel olarak, sıfır adet iddia ile 36 yıllık meslek hayatımdan 16 yılımı verdiğim okuldan alınıp, tam emeklilik hazırlıklarına başladığım sırada, çok uzakta bulunan bir okula tayinim çıkarıldıktan sonra;

V.Aynı konuda, İdari Mahkeme, hukuka aykırı nedenlerden dolayı cezanın İPTALİ kararından sonra aylığımdan kesilen miktar hesabıma yatırıldıktan sonra;

VI.İlçe MEM yetkililerine, İl MEM yetkililerine, Valilik yetkililerine, Bakanlık yetkililerine: Neden? Niçin? Ne maksatla? Sorularını sormaya hakkım yok mu?

Bu konuda sizin görüş ve yorumlarınıza da şiddetle ihtiyaç duyuyorum:
- Emekli olduğum Okulun Öğretmenlere ve idarecilere;
- Eski Okulumun Öğretmenlere ve idarecilere;
- Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri sayesinde öğrencilere;
Tabii ki:
- Milliyet Blog Yazarlarına ve Okuyucularına;

Sunumlarım uygun bir duruma geldiğinde, yollayacak olduğum davetiyeler kesinlikle zorlama amaçla olmayacaklardır.

Tüm yaptıklarım ve yapacak olduklarım, sadece ve sadece iki amaca yöneliktir:
Paylaştığım durumlar mümkün olduğu kadar fazla kişilere ulaşması,
Benzeri olayların hiçbir şekilde tekrarlanmasını önlemek…

E-Mail Adresim: msnpicen@hotmail.com
Milliyet Blog: http://blog.milliyet.com.tr/picen35
Blogspot: http://emekliogretmeninisyani.blogspot.com/ Bu adresten diğer Bloglarıma ulaşılabilmesi için Köprüler (linkler) mevcuttur.

…devamı olacak…

06.Çin usulü işkence...

Adalet aramaya başladım…

Adalet “ölmüş” diyenler oldu…
Boş ver….değmez diyenler oldu…
Adalet eşeğin altında diyenler oldu…
Kim kaybetmişte sen bulacaksın diyen oldu…
Burası Türkiye diyen oldu..(her şey olabilir anlamında)
Üç yalancı şahitle ipe götürülen bir ülkede… diyenler oldu…
Diğer adaletsizliklerin yanında senin ki ne ki? Diyenler oldu…
Ömür boyu sürer ve kahrından nalları dikersin diyenler oldu…
Gir bir gün odasına, ağzını burnunu kır ama kimse görmesin diyenler oldu…
Daha birçok şeyler diyenler oldu fakat hiç birini vicdanım kabul etmedi…

Gençliğimde haksızlıklara karşı şiddet kullanmaya yatkınlığım vardı.
Son seferimde, askerlik yaptığım dönemde, çok sık Türklere hakaret etmesinden dolayı bir subayın ağzını burnunu kırmıştım. Neticesinde 25 yıl hapis cezasından zor kurtuldum. İşte o günden beri tövbeliyim. Velhasıl,

Başıma sarılan bu haksızlık, ömür boyu içimden çıkması veya unutmam mümkün olmadığını düşünerek, hayatımın kalan kısmını mücadele ederek tüketmeye karar verdim. Bu kararımı vermeye, yazımın başında bahsettiğim, bana söylenen sözler olmuştur.

Önümde iki seçenek vardı:
Birincisi: Kurumsal yönden Soruşturmaya itirazda bulunmak. Sonuç alamadığım takdirde Bakanlığa müracaatta bulunmak.
İkincisi: Dava açmak.

İlk öce:
17.02 2006 tarihinde ve daha sonra, suçlamalarla ilgili belgeleri, ne ilçe ne de okul tarafından verilmeyecekleri anlaşıldıktan sonra,

27.03.2006 tarihinde Bilgi Edinme Hakkı Kanunu mucibince Kaymakamlığa başvurdum.
Talepte bulunduğum belgeler: (Yasaya göre 15 gün süre içinde verilmeleri gerekirken)
1.Sicil Raporlarımın tamamı, (10.04.2006 tarihinde alabildim)
2.Soruşturma Raporunun tamamı. (08.05.2006 tarihinde ancak alabildim)

29.03.2006 tarihinde, ne sicil notlarım hakkında, nede Soruşturma Raporu hakkında bilgim olmadığı halde, Soruşturma usulüne uygun yürütülmediğine dair İtiraz dilekçemi İl MEM’ne teslim ettim. Görev yerimin değiştirilmesi, sadece ve tek, hakkımda yürütülmüş olan soruşturma olabileceğinden, Raporun yeniden ve mutlaka benim katılımımla incelenmesi talebinde bulundum.

13.04.2006 tarihinde aldığım cevabi yazıda: İl Milli Eğitim Müdürlüğünün 29 Mart 2006 tarihli dilekçenize cevap:"İlgi dilekçeniz gereği kayıtlarımız üzerinde yapılan tetkiklerde, hakkınızda yürütülen soruşturmanın usulüne uygun olarak yürütüldüğü ve tamamlandığı anlaşılmıştır." Hiç de beklemediğim bir cevap. Bu yolun kör yol ve işin içinde iş, oyun, dolap olduğunu düşünerek Adliye Sarayının yolunu tuttum.

18.04.2006 tarihinde soruşturmacının teklifleri doğrultusunda verilen iki ceza hakkında iki dava açtım. Yasal süre sorunu olduğu için, rapordan bilgi edinmek için daha fazla bekleyemezdim. Konusu aynı olan bu iki davadan biri lehime sonuçlandı, işin garip tarafı diğer dava hala devam etmektedir. Bu nedenle davalar hakkında fazla bir şey yazmak istemiyorum şu anda. İleride tabii ki…
Ne tesadüf ki,(tesadüf olduğuna inanmıyorum?!) bir gün sonra,

20.04.2006 tarihli yazı yazılıyor ve deniyor ki: 27.03.2006 tarihli dilekçenize cevap; Soruşturma Raporunun fotokopilerini ücretinizi ödedikten sonra gelip alabilirsiniz?! (15 gün yerine 38 gün sonra elime geçen yazı…)

05.05.2006 tarihinde (Cuma günü) postadan aldığım mektubu gördükten sonra hem sevindim hem üzüldüm. Sevinmemin sebebi, artık ne ile suçlandığımı nihayet görebilecektim. Üzülmemin sebebi ise, bu belge elimde olmadan Dava açmak zorunda bırakıldım. Bunun ne demek olduğunu başına gelenler bilirler sadece.

Kurnazlara bi bakın. 15 günlük yasal süre içersinde verilseydi, dava dilekçemde rapordaki bilgileri kullanabilirdim. 38 gün sonra, alabilirsiniz deniyor. Bayram geçtikten sonra ne yapayım ben yağı? Art niyetlerini başından beri sürdürdüler ve sürdürmeye de devam ediyorlar.

08.05.2006 tarihinde (Pazartesi) raporun fotokopilerini nihayet alabildim.

Raporu defalarca okuduktan sonra gördüm ki, her şey Arap saçına döndürülmüş. Bu olayı olsa olsa Bakanlık çözer ve hata yapanları cezalandırma yetkisi de olduğunu düşünerek,
09.02.2007 tarihinde Bakanlığa başvurdum.
Ne rezalet!!! Ne rezalet!!! Keşke o kadar güvenmeseydim!!! Keşke başvurmasaydım!!! Keşke zamanımı boşa harcamasaydım!!!

…devamı var…

05.Çin usulü işkence...

Tam 3 yıl 8 gün önce…

Önceki, “Tam 3 yıl önce” başlıklı yazımda bahsettiğim müfettişin teklifleri doğrultusunda, 11.11.2005 tarihine başlatılan ve 16.01.2006 tarihinde sonuçlanan Soruşturma sonucu:
1. 13.02.2006 tarihli Görev Yeri Değiştirme Kararnamesi çıkarılıyor;
2. 21.02.2006 tarihli 1/8 Oranında Aylıktan Kesim Cezasını bildiren yazı yazılıyor.
3. 24.02.2006 tarihinde Tebliğ Tebellüğ işlemlerinden sonra, aynı gün resmen SÜRGÜN edildim.
Kararnamenin çıktığından henüz haberim olmadığı 17.02.2006 günü İlçe MEM’ne gittim. İşte yetkili “amir”ile konuşmamızın kısaca özeti:

“amir”le görüşmemiz:
Ben: Hakkımda suçlamalar varmış. Soruşturma açılmış. Benim 2. Sicil Amirim olduğunuza göre, haberiniz vardır herhalde.
A: Bizden ne istiyorsunuz?

Ben: Suçlamaların kaynağını teşkil eden tüm bilgi ve belgeleri istiyorum.
A: Veremeyiz.

Ben: Neden?
A: Veremeyiz işte! Daha fazla soru sormanıza gerek yok!

Ben: Savunmamı yapabilmem için, söz konusu bilgi ve belgeleri mutlaka vermelisiniz. İşte sizden istediğim belgelerin listesi.
A: Ohooo! Siz bizim içimize sızmışsınız. Siz nerden biliyorsunuz istediğiniz bu belgelerin numaralarını, tarihlerini?

Ben: Bilmek suç mu? Anlaşılan beni casuslukla suçluyorsunuz.
A: Okul Müdürünün Şikayet dilekçesini okuldan alabilirsiniz. Biz veremeyiz. O kadar.

Ben: Öğretmenlerle ilgilenmiyorsunuz galiba. Bizim sicil notlarımızı nasıl ve neye göre veriyorsunuz o zaman?
A: Biz aracı Kurumuz. Sonra biz Müfettişlerin ve Okul Müdürlerinin tekliflerini yerine getiriyoruz. Biz Öğretmenlerle ilgilenmiyoruz. Hangi birinizle ilgilenelim ki? İlçemizde binden fazlasınız…

Ben: Anlaşılan o ki, Müfettiş, “falanca Öğretmen idam edilsin!” teklifini getirse, siz hemen uygulayacaksınız. Öyle mi?
A: O kadar da değil………

Ben: Peki, sınırı nerede bunun?!
A: ?!?!

Yaslar gereği (Bilgi Edinme Hakkı Kanunu) istediklerim yerine getirilseydi, bu dava kısa sürede sonuçlanırdı ve kesinlikle bu kadar uzun sürmezdi. İst üste yapılan hatalarının ceremesini neden ben sağlığımla ödemek zorunda bırakıldım ki? ve daha neler….

Israrım sonucu bana okunan raporun bazı kısımlarından anladım ki, bu durum beni epey uğraştıracağının farkına vardım. Nitekim öyle de oldu.

Sonra arabama atladım ve Okuluma gittim.

17.02.2006 tarihli, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu doğrultusunda, konusu: “Suçlamaların kaynağını teşkil eden bilgi ve belgelerin tarafıma verilmesi” olan müracaat dilekçemi yazdım ve bizzat “müdür”e teslim ettim.

Yasaya göre 15 gün içersinde cevaplanması gerekirken, sonradan öğrendiğime göre dilekçem işleme dahi sokulmamış.?!

24.02.2006 tarihinde Tebliğ Tebellüğ işlemlerinden bir hafta sonra,
03.03.2006 tarihinde tekrar “müdür”ün karşısına dikildim:

“müdür”le 1.Görüşmemiz:
- Nedir bu benim başıma gelenler? Benim, bir hafta önceki “ita amirim” olarak açıklama yaparmısın?
- Vala ben bişey bilmiyorum. Ben, dün birinci, bugün ikinci gün oldu, bu okulda tekrar göreve başlayalı.

- Ben geçen ayın 17’sinde ilçedeydim. Bana okunan pasajlardan anladığım kadarıyla benden şikayet etmişsin. Nedir bu şikayet?
- Bir gün çok sinirlenmiştim. Bende oturup birkaç satırlık bişeyler karaladım ve ilçeye gönderdim. Hepsi bu. Daha sonra ne olduğundan haberim bile yok vala.

- Neler yazdın ki, bu yazı’n benim “sürgün” edilmeme neden oldu. Sana mı tecavüz ettim, ailene mi tecavüz ettim ki, bana bu iki en ağır cezalar verildi?
- Ne yazdığımı vallahi hatırlamıyorum. Senin hakkında kötü bişey yazmadım sanırım?!

- Yaklaşık beş senedir beraber çalışıyorduk. Senin o meşhur “sarı zarflar” ını yönetim aracı olarak kullanman nedeniyle, aramızdaki sular bir türlü durulmadı. Kısacası, benden ne istiyordun? Bilmek istiyorum.
- Ben senden ne isteyebilirim ki? Ben senden ne kız aldım, ne sana kız verdim. Ben de senin gibi emeklilik noktasına geldim. Kimseyle bozuşmak istemem. Emekli olduktan sonra, huzurlu bir emeklilik hayatı sürdürmek isterim. Hepsi bu!

- Senelerdir okulun en yaşlısı, en kıdemlisi (36 yıl), bir sürü hastalıkla boğuşan ve sicil raporlarına göre “Çok İyi” dereceye sahip olmama rağmen, sürgün edilmem, benim huzurumu nasıl etkilediğinden haberin var mı senin? Düşündün mü hiç?
- ?!?!

- Peki, geçen ayın 17’sinde size verdiğim dilekçeme ne oldu?
- Haberim yok. Ben nerden bileyim ne olduğunu?!?!?!

- Senin adi ve şerefsiz olduğunu ben biliyorum zaten. Bütün dünyanın da bunu bilmesini sağlayacağım….bundan emin olabilirsin! Yavşak! Kürt isen, Kürtlüğünü bil! Bana ne senin kürt olmandan? Benim birçok kürt arkadaşım var. Ben ayrımcılık yapmam, yeter ki insan olsun. İnsan haklarına da saygım sonsuzdur. (100 Pek İyi) Sende nerde o insanlık? Türkçen o kadar kıt olduğu halde, neden bu yazdığın “Kişiye Özel” yazılarınla kendini rezil ediyorsun? Neden, ben işime bakıp dururken, senelerdir beni rahatsız ve huzursuz edip durdun? Ne laftan anlamaz biriymişsin… Beni “sürgün” ettirerek benden kurtulmak mı istedin? Neyin intikamını aldığını düşünüyorsun? Bu iş böyle kalmaz.
- Bana neden kızıyorsun? Arkadaşların bana getiriyorlar. Bende ita amiri olarak önlem almak zorunda kalıyorum. 150-200 tanesiniz. Ben nerden bileyim kimin ne zaman ne yaptığını?

- Bu söylediklerin, ne kadar geri düşünceli olduğunu gösteriyor zaten. Beni “sürgün” ettirerek, bir beladan daha kurtuldum diye sakın rahatlama. Asıl hikaye şimdi başlıyor. Sana bir nasihatım olacak. Ben yokken, koca poponu koltuktan kaldır ve Öğretmenlerle ilgilen. Onları biraz da olsa tanımaya çalış, yardımcı ol. Bu okul sadece senin okulun olduğu düşüncesinden de vazgeç…

Sağ hoş oldukça tekrar tekrar görüşeceğiz.
Karanlıklar aydınlığa çıkana dek….

Yazımla ilgili Önemli tarihler:
28.09.2005 “müdür”ün Şikayet yazısını yazdığı tarih;
07.11.2005 “müdür”ün başka okula tayini çıktığı tarih (rotasyon gereği)
11.11.2005 Şikayet sonucu Soruşturmanın başladığı tarih.
16.01.2006 Raporun tamamlandığı ve gönderildiği tarih.
13.02.2006 Sürgün Kararnamesinin çıktığı tarih.
17.02.2006 “amir”le görüşmemiz;
21.02.2006 1/8 OAKCeza yazısının yazıldığı tarih.
24.02.2006 Sürgün edildiğim tarih;
01.03.2006 “müdür”ün geri döndüğü tarih; (rotasyonun iptali)
03.03.2006 “müdür”le 1. Görüşmemiz;


Not: 1.Yaptığım görüşmeler hayali değildir ve kanıtları da vardır!
2. Suçlamalar hakkında bilgi, 08.05.2006 tarihinde, köpek ağzından kemik alırcasına aldığım Rapordan, ancak edinebildim.

… devamı olacak…

14 Kasım 2008 Cuma

04.Çin usulü işkence...

Tam 3 yıl önce...

Bugün 11.11.2008, tam 3 yıl önce: 11.11.2005 tarihinde, otuz altı yıllık meslek hayatımda, ilk ve son olan bir Soruşturma başlatıldı hakkımda. Özetle:
Önceki yazımda belirttiğim gibi, kayda değer hiçbir neden olmadan yazılan Şikayet yazısı temel alınarak; içerdiği verilerin doğruluğuna bakılmadan açılan bir İnceleme/Soruşturma.
Devlet sırrı gibi saklanan ve gizli yürütülen işbu soruşturmanın sonucunu, altı ay sonra, 08.05.2005 tarihinde, büyük zorluklarla fotokopilerini aldığım rapordan öğrendim.
Hiçbir yönüyle usulüne uygun yürütülmeyen Soruşturma hakkında “düzenlenen” raporun “TEKLİFLER” bölümünde soruşturmacı diyor ki:

TEKLİFLER
A. DİSİPLİN YÖNÜNDEN:
1. “Öğrencilerle ilgilenmediği, görevini tam olarak yapmadığı, uyarıları dikkate almadığı.” İddiası sübut bulunduğundan 657 S.D.M.K. nun 125. maddesi C/a fıkrası hükmünce 1/8 oranında aylıktan kesim cezasının TECSİYESİNİN;
2. “Mesai arkadaşları ile konuşmadığı.” İddiasının sübuta ermediğinden, ceza teklifine gerek olmadığının;
3. “Çalışma takvimine göre önceden duyurulan 06.09.2005 tarihli sene başı öğretmenler toplantısına katılmadığı” iddiası ile ilgili olarak, okul müdürü tarafından soruşturması yapılarak, maaş kesimi ile tecziyesi ön görülmüş ve uygulanmış olduğu; aynı suçtan ikinci bir ceza verilemeyeceğinden; ceza teklifine gerek olmadığının;
4. “22.09.2005 tarihinde dersi olduğu halde görevine gelmediği” iddiası sübuta ermediğinden ceza teklifine gerek olmadığının;

Bu görünen iddialar, “müdür”ün Şikayet yazısından harfiyen alındıklarına göre, yazıyı yazana şu soruyu soramazmıyız: Ne maksatla yazdın bu yazıyı?

Soruşturmacıya da şu soruları soralım:
- Çok iyi dereceye sahip, 36 yılık ve emekliliğini hakketmiş bir Öğretmenin, Öğrencilerle ilgilenmediğini nasıl sübuta erdirdin?
- Hiç derslerine girmediği öğrencilerin olumsuz ifadelerini almayı nasıl başardın ve vicdanın hiç mi sızlamadı?
- Okul “müdür”ü ile nasıl bağınız var? İkiniz de Kürt kökenli olduğunuz için mi ona destek çıktın?
Olay Kürt-Türk meselesine dönüştürüldü ve bugünlere kadar gelindi.

Mahkeme, DİSİPLİN YÖNÜNDEN verilen CEZA işlemini İPTAL etti ve kesilen miktar yasal faiziyle birlikte HESABIMA yatırılmıştır.

Fakat benim en çok ağırıma giden İDARİ YÖNDEN verilen GÖREV YERİMİN DEĞİŞTİRİLMESİ cezasıdır.

TEKLİFLER:
B. İDARİ YÖNDEN:
1.”Öğrenciler ve bölüm öğretmenleri ile aralarında oluşabilecek olayların önlenmesi, motor bölümü öğretmenleri arasındaki gerilimin giderilmesi; …….. Anadolu Teknik ve Teknik Meslek Lisesi motor bölümü öğretmenleri ve öğretmen …………….. için daha huzurlu bir eğitim-öğretim ortamı sağlanması bakımından;
5442 S.İ.İ. Kanun’u 8/c maddesi gereğince ………………..görev yerinin değiştirilmesi;”

Göründüğü gibi, soruşturmacı müneccimliğe soyunmuş. Gerçeklerle yakından uzaktan ilgisi olmayan bahaneler uydurarak, kendisine verilen “talimat” doğrultusunda gayretini göstermiş ve “din” kardeşine destek olmaya çalışmış. Başardılar da….. Böylelikle benim 3 yılımı ve sağlığımı alıp götürdüler.

“Bazı hikayeler tam bitti yerde başlar” demişler ya. Bu gerçek hikaye de öyle olacak. Sizin gibi bende sonunu merak ediyorum…

TAHLİL VE MÜNAKAŞA bölümünde soruşturmacı diyor ki:

“2001 yılından bu yana yukarıda açıklanan tavırlarını sürdüren “Öğretmen” un mevcut durumuyla okulun motor bölümü öğretmenleri arasında huzursuzluk ve gerginliklere neden olduğu; açıklanan durumundan dolayı 2004-2005 öğretim yılı 10-K Sınıf öğrencileriyle sorunlar yaşandığı; benzer olayların öğrenciler ve bölüm öğretmenleriyle yaşanmasının ihtimal dahilinde olduğu; ve bu durumun eğitim-öğretimi olumsuz etkileyeceği görüşü ile;

Öğretmenin 5442 S.İ.İ Kanun’u 8/c maddesi gereğince……….öğretmenlik görevinden alınarak, durumuna uygun bir okula görevlendirilmesinin uygun olacağı;”

Yoruma açık TAHLİL ve TEKLİF ?!

Yorumlarınızda bir de şu gerçeği dikkate almanızı istiyorum:

1.Bahsedilen 10-K Sınıf Öğrencilerinin Listesi elimde. İfadeleri alınan öğrenciler işaretlenmiş durumda;
2.2004-2005 öğretim yılında, 10-K sınıfın derslerine giren Öğretmenlerin Listesi elimde. Listede benim adım YOK !
3.2004-2005 öğretim yılına ait Haftalık Ders Dağılım Çizelgem elimde. Çizelgede 10-K Sınıfı YOK ! (Ne öncekilerde, ne de sonrakilerde)

Gülermisin? Ağlarmısın?

Çin usulü işkence nasıl oluyormuş sizler de görün…

İlçe MEM, İl MEM, Valilik Makamı ve MEB bu gerçeği hala görmek istemiyorlar. Yapılan hatalar zincirine takılıp kaldılar…

<<<<>>>>

03.Çin usulü işkence...

Sevincim kursağımda kaldı...
O günden bugüne kadar hep düşündüm taşındım…
Milliyet Blog girişindeki yazıları tekrar tekrar okudum…
Yazarlık yaptığım diğer Blog’larda ve Forum’lardaki şartlarla buradakilerini karşılaştırdım.

Nihayetinde, burasının kapatılma ihtimalinin en düşük olduğunu düşünerek burada kalmayı ve paylaşıma devam etmeyi tercih ettim.

Daha önce, epey zamandır, altı binin üzerinde üyesi olan, çok zengin paylaşım araçları olan, paylaşımlara katılıyor olduğum bir Site-Forum, bir anda yok oluverdi. Tüm isyanlarımız beş para etmedi. Kısa bir zaman sonra, ciddi paylaşımlara hazırlık yaptığım Blogger kapatıldı. Hatta bir ara bende mi uğursuzluk diye düşünmeye bile başlamıştım…
O yüzden Bloggerin açılmasına sevinmiştim…..ama…sonrasında:
Çok ciddi nedenleri olan aile tartışmamızdan dolayı “Sevincim kursağımda kalmıştı…” Benzeri tartışmalarımız, bana yapılan adaletsizliğe karşı uzun yıllar verdiğim mücadelemin yansımasıdır…bunu bilmekte yarar var.

İşte o nedenlerden bahsetmek istiyorum. Ancak o zaman biraz bari rahatlayabilirim hissine kapıldım. İbretlik çok şeyler olduğunu düşündüğüm için tabii.
Rezil mi olurum, vezir mi olurum… Orasını bilemem, ama uzun soluklu bir paylaşım olacak. Çin usulü işkence nasıl oluyormuş, işkenceden kurtulmak için neler yaptığımı ve neler yapmayı düşündüğümü, MB Okurlarının, arkadaşlarımın, dostlarımın dikkatlerine sunmak istiyorum.
Yazması benden, okuması ve değerlendirilmesi sizden… Varmısınız?

Millet, “Varmısın? Yokmusun? Oyununu oynarken, ben ise, hele üç senedir:
“Şeytan bunun neresinde?”
“Kim haklı? Kim haksız?
“Hangi yasaya aykırı işlem yapılmıştır?
“Doğru mu? Yanlış mı? V.b. oyunları tek başıma oynadım ve oynamaya da devam ediyorum. Yorumlarınızla siz de katılırsanız memnun olurum…..

Oyunun oynandığı yer: Anadolu Teknik, Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
Oyuna katılanlar: Ben (NM), Okul Müdürü (MG), İlçe MEM (NÇ), İl MEM (KD), Valilik, Soruşturmacı No1(CK) ve MEB (HÇ).

Not: Hukuki nedenlerden dolayı şimdilik isim ve adres veremiyorum.

22.09.2005 günü eşimin ağır Beyin kanaması geçirmesinden dolayı (bütün gece uyumadım) okula yarım saat geç kaldım. Müdürlüğün kapısının önünde epey süre bekledikten sonra içeriye alındığımda, durumumu anlattım.
Ben, hocam, geçmiş olsun. Durum madem öyle, zaten öğrencilerin başında öğretmen var, siz gidin eşinizle ilgilenin”…demesini beklerken: “Yarım gün için (öğleye kadar) Mazeret izin kağıdı (EK 29) doldurun” demesin mi?! Benim beklentim gerçekleseydi şaşırırdım zaten?! Öyle biri işte.
Aylar sonra, 08.05.2006 tarihinde öğrendiğime göre, aynı zamanda Tutanak (EK 28) tutturulmuş ve tutanakta şöyle yazıyor:”22.09.2005 tarihinde Perşembe günü 10-K Atelye dersi olan “NM” saat 11:30 itibarıyla dersine gelmemiştir.”
Gerçekle hiç ilgisi olmayan, usulüne göre yazılmayan ve ne maksatla yazıldığı bilinmeyen bu tutanak ve altında imzaları olan kişiler hakkında çok şeyler söyleyebilirim ama şu anda yeri ve zamanı değil.
Bahsettiğim bu iki belgeye dayanarak Müdür zannedilen “müdür” bir hafta içinde 28.09.2005 tarihli Şikayet yazısını (EK 30) yazarak İlçe MEM (soruşturma bölümü) ne gönderiyor.
Yazıdaki şu paragrafa dikkat etmenizi rica ediyorum: “22.09.2005 günü dersi olduğu halde okula gelmemiştir ve atölye öğretmenleri rapor tutmuş ve müdür başyardımcısı da yazı ile okul müdürlüğüne iletmiştir.”
Bu çarpık cümlenin ne maksatla yazıldığını anlamak mümkün mü?
Bu çarpıklığı İlçe MEM görmemiş…İl MEM görmemiş ve Soruşturma açılması için Valilik Makamına yazılan yazıda aynı şekilde yer almış.
Neyse ki, Soruşturmacı No1 bunu görmüş ve demiş ki: “22.09.2005 tarihinde dersi olduğu halde görevine gelmediği; iddiası sübuta ermediğinden, ceza teklifine gerek olmadığının;”
İlk okul öğrencisi kadar: yazması, okuması, konuşması ve bilgisi olan bir müdürden daha ne beklenebilir ki???
Anlamak isteyenler anlamıştır diyorum ve devam ediyorum….
Bir tek doğru cümlesi olmayan bu Şikayet yazısı esas alınarak, 11.11.2005 tarihinde İnceleme-Soruşturma başlatıldı. 65 gün süren Soruşturma 16.01 2006 tarihine tamamlanıyor ve 50 sayfalık Rapor “sahibine” teslim ediliyor.
50 sayfalık raporu gören “yetkililer” hiç tereddüt etmeden, 13.02.2006 tarihli yer değiştirme kararnamesi çıkarıyorlar. Bu da yetmemiş, sözde yasa gereği, 21.02.2006 tarihli yazı ile, Disiplin cezası olarak, birde 1/8 Oranında Aylıktan Kesim Cezası veriyorlar. Sonrası malum. Yıldırım hızıyla sürdürülen operasyon sonrası 24.02.2006 tarihinde 16 yıl bilfiil çalıştığım okuldan başka bir okula “sürgün” edildim. O gün neler hissettiğimi kelimelerle anlatmam mümkün değil… ama ileride deneyebilirim de…

Aldım koltuğumun altına iki zarfı: biri epey kabarık, diğeri daha az ve indim kantine. Bu olayın böyle kalamayacağını düşünerek, soğuk su değil de (anlarsınız neden?) bol bol sıcak çay içtim ve bu cezaların verilme nedenlerini kendi kendime soru sorark tahmin etmeye çalıştım saatlerce:
à Senelerdir okulun en yaşlısı ve en kıdemlisi olmam? Olabilir, çünkü “müdür” böylelerine emeklilik kapısını gösteren ve hatta zorlayan biridir.
à Okulda 16 yıl, toplam stajım 36 yıl olması? Olabilir, yukarıda gösterdiğim nedenlerden dolayı.
à Senelerdir Sendikaya üye olduğum için? Bilemem…
à Hastalıklarım neden olabilir mi? Bulaşıcı değiller ki… Olabilir, çünkü öğretmenlerin sağlık problemlerine hiç önem vermeyen “müdür” dür,
à Sicil notum: Çok iyi dereceye sahip olmam? Sanmıyorum…
à Hatalı olduğu konularda yüzüne söylemem? Olabilir, çünkü böyle durumlar hiç hoşuna gitmez.
à Karşısında divan çapraz durmadığım için mi? Olabilir… Saltanat dönemi geçmişte kalmamış mıydı?
à “Kişiye Özel” yazılarına sert cevap verdiğim için mi? Kesin olabilir…
à Sorgulayan öğretmen olduğum için mi? Olabilir…
à Bilgisayarı ve İnterneti çok iyi bildiğim için mi? Olabilir, çünkü bu konuda ne bilgisi vardır ne de becerisi.
à Yağ çekmesini bilmediğim için mi? Kesin olabilir, çünkü onun en hoşlandığı şeyi ben beceremiyordum. Denemedim de zaten…
à Hidrolik-Pnömatik derslerinde yeni yöntemler kullanmam? Olabilir, çünkü bu ders ne amaçla okutulduğunu bile bilmediği için tartışmıştık.
à Beş sene önce Sanayi kontrolü için tartışmıştık? Olabilir…
à Beş sene önce yaptığı hatalardan dolayı tartışmıştık? Olabilir…
à Beş sene önce İlçe MEM’ ne şikâyette bulunmuştum? Kesin olabilir…

Bu soruları kendime sordum ve kendim cevapladım.

Görev yerimin değiştirilme nedenini hala sormaya devam ediyorum.

Bu sefer soruları yetkililere ve bilirkişilere soruyorum…

Neden? Neden? Neden?

<<<<>>>>

02.Çin usulü işkence...

Blogger'in açılmasına çok sevindim...
Dün sabah, erkenden elimi yüzümü yıkamadan pc’nin başına oturdum. Merak ettiğim konularda gelişme var mı….yok mu diye MB açtım ve birkaç gündür kafamda dolaşan MB hakkında “Ben bu Okulu sevdim…” başlıklı yazımın müsveddesini yazmaya koyuldum.
Bir ara, blogların kapatılmasıyla ilgili “protestomuzun son durumu hakkında bilgi edinmek için gezinmeye başladım ve işteee müjdeli haber….
Bloggeri ve Blogspotu kapatan Diyarbakır Mahkemesi (protestolar sonucu olsa gerek) ikinci bir kararla kapatılan blogları açmışşşş…..
Cuma günü kapatılan site Salı günü (3-4 gün sonra) açılabileceğine inanamadığım için bi bakayım dedim…ve..okadar emek verdiğim bloglarım karşıma geliverdiler…..
Çocuklar gibi sevindimmm….
“Birlikten kuvvet doğar” diyenler boşuna dememişler bunu…..
Derken öğlen olmuş….hiçte farkında olmadan…

Bir an, ipini koparmış bir it gibi “Koğuş”umun kapısından fırtına gibi içeriye giren: eşim:
-- Yeteeeeerrrr! Bıktım usandım artık senden! Her taraf duman….. Senin şu bitmez tükenmez işlerinden bıktım artık. Kapanmışın şu küçücük odaya gece gündüz demeden…. Hem kendini mahvediyorsun… hem beni mahvediyorsun…. Yeter artıııııık…yeter…. Senin aradığın adalet yok bu dünyada….yok! Kim kaybetmişte sen bulacaksın??? Benim yanıma gelen hastaları sen bi görsen…..Kiminin bacakları kesilmiş… kiminin kolları kesilmiş…. Ben seninle daha fazla uğraşamayacaaaaaam…Bu evden gidiyorum ve bi daha dönmeyecem….şimdi çocuklarımı toplayıp onlara da söyleyecem….

Bütün bunları bir hamlede beynime boşaltıp kapımı anormal bir şekilde kapatıp çıkıp gitti. Kulak zarlarım hasar görmesin diye iyi ki hafifçe kapatmışım… Benzeri fırtınalar daha önceleri görmüştüm ama bu kadarını ilk defa görüyordum.
Birkaç dakika sonra annesinin çığlıklarını duyan kızım geldi yanıma:
-- Baba, ne oldu da annem isyan etti yine? Çığlıklarını ta komşular duydular.
--Kızım, vallahi ben de pek anlayamadım sebebini. Sarıca arısı yutmuş gibi bir hali vardı.
--Bişe görmüş burada… Nedir o annemin gördüğü?
--Ne olacak? Kül tablasını ve içindeki izmaritleri gördü.
Kızım gülümseyerek:
--Anladım…. Haydi baba, yemek hazır. Yemek yemeye gidelim….
-- Kendimi biraz toparlayayım…..sonra gelirim….

Yarım saat sonra üst katta mutfağın kapısını açtığımda: Bütün millet (oğlum, kızım, gelinim, minik torunum ve anneleri) beni bekliyordu.
Ben sandalyeme oturmazdan önce sabırsızlıkla anneleri:
-- İşte babanız burada siz de buradasınız. Ben bu evden gidiyorum. Ne haliniz varsa bensiz görün.
-- Dur! Biraz acele etmiyor musun? Benim cevap hakkım yok mu?
-- Hak mak bilmem ben. Sen hak ararken benim ömrüm tükendi. Bulaşık, yalaşık, temizlik derken geriye ne kaldı? Gören de yok, yardım eden de yok….
-- Bu evin kölesi sen olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama senelerdir benim karım olmadığını sadece ben biliyorum. Eğer sen gidersen bir daha bu eve senin gibisini bulamayız. (Google’de arasak bile…) Şunu da bilmeni istiyorum. Çocuklarımızı ve bir tek torunumuzu o kadar sevdiğini bildiğim halde, evimizden ayrılmayı tercih edersen, bil ki, ben sağ oldukça bir daha bu eve dönemezsin.
--Neden dönemeyecekmişim?
-- Tükürdüğünü yalayanları benim sevmediğimi biliyorsun. İnsan doğduğu yere geri dönemediği; gömüldüğü yerden çıkamadığı gibi, bu da onlara benzer bir durum olacak.
-- Bu evde benim de hakkım var. Ben istediğim zaman dönerim.
-- Çok ısrar ediyorsan, cehennemin öbür ucuna kadar yolun açık. Denemek istiyorsan dene!
Çocuklar….beni iyi dinleyin!
Ben kendi sağlığıma hiç önem vermediğimi siz de görüyorsunuz. Bunu aptallığıma bağlamayın sakın. Yapı meselesi… Annenizin bu isyanı da buna bağlı olduğuna inanıyorum. Beni erken veya zamansız kaybetmek istemediğindendir. Benim, kendi koğuşumda ne zaman ne yaptığımı, ne kadar üzüldüğümü, ne kadar zorlandığımı, dışarıdan da olsa bilen tek kişi. Onun için beni bırakın ve annenize sahip çıkın derim.

Zamanı geldikten sonra bu yazımı ve devamını müsait zaman buldukça okuduğunuzda belki beni anlarsınız. Anlamasanız da birşey olmaz….kendinize iyi bakın ve birlik olun!!!

İşte burada gözyaşlarıma hakım olamadım….sanki yarın beni idama götüreceklermiş de, vedalaşıyorum gibi bir hisse kapıldım. Kusura bakmayın.

Not:Bu hisse, çocuklarımın önünde değil, koğuşumda işbu yazımı yazarken kapıldım.

….devamı olacak…

01.Çin usulü işkence...


Teklif
Ne zaman ilişki için söz konusu olduğunda, ilk akıla gelen cinsel ilişkidir. Bu erkeklerde de öyledir, kadınlarda da. Açıklaması pek de zor değil. Esasında birey, hangi ilişkide problem yaşadıysa, problemin büyüklüğüne orantılı olarak, ilk önce o ilişki aklına gelir.
Hayatımızın tamamı ilişkilerle dolu bir süreçtir. Doğduğumuzda başlarlar ölüğümüzle beraber biterler. İlişki türlerini kategorize etme olasılığı çok az ve hatta mümkün değil gibi görüyorum. (çünkü denemesini yaptım ve tıkanıp kaldım)
Kötü ilişkiler sonucu:
--nice aileler boşanıyor;
-- nice insanların hayatları altüst oluyor;
-- nice insanların sağlıkları bozuluyor;
-- nice insanların gelecekleri sönüyor;
-- nice mahkeme salonları dolup taşıyor;
-- nice insanlar katil olup cezaevlerinde çürüyorlar;
-- nice insanlar daha bir sürü olumsuzluklarla karşı karşıya kalıyorlar;
İlişki türlerinden birçoğunun yazılı kuralları yoktur ama birçoğunun vardır.
Örneğin: Amir-memur ilişkileri gibi…
Her nevi ilişki: bir taraftan en azından iki zat arasında geliştiğinden, diğer taraftan da, insan karakterleri yeryüzünde insan sayısına eşit olduğundan; sübjektif bir eylemdir. (Sivrisineğin kendi tartısında 100 kilo geldiği gibi…)

Siz böylesini hiç gördünüz mü?:
-- Memur ile ilişki problemini, yalan yanlış “Kişiye Özel” yazılarla çözmeye çalışan bir Amir?
-- Bulunduğu müesseseyi ilkel ve “aşiret” yöntemleriyle yönetmeye çalışan bir Amir?
-- Emekliliğini hak etmiş, bir sürü hastalıklarla boğuşan, kıdemi (36 yıl) ve Sicil notu ortalaması “Çok iyi” olan memur hakkında, bir üst Amire şikayette bulunarak, görev yerinin başka bir yere değiştirilmesine neden olan bir Amir?
-- Yaptığı şikayet sonucu görevlendirilen Soruşturmacı ile birlik olup, memuru tanımayan kişilerin tanık ifadelerine başvurularak, memurun durumuna hiç de uygun olmayan, başka bir yere “sürgün” edilmesine neden olan bir Amir?
Ben gördüm ve bizzat yaşadım. Olay gününden üç küsur yıl geçmesine rağmen, hala yaşamaya devam ediyorum.
Haksızlık (Adaletsizlik) duygusu nedir biliyor musunuz? Ben biliyorum:
-- İnsanın içini kemiren bir duygu;
-- İnsanın, insani değerlerini altüst eden bir duygu;
-- Geceleri-gündüzleri hep aklını kurcalayan ve “Neden?” sorusuna cevap aratan bir duygu;

“Paylaşılan acı yarım acıdır” derler ya… İlk Blog’umda Angut kuşları arasındaki ilişkilerden bahsetmem tesadüf değildir. Adaletten yana olan aktif ziyaretçilerime bir atıftır, bir yardım çağrısıdır.

Benim doğduğum, büyüdüğüm ve yüksek tahsil aldığım ülkede bir zamanlar Halk Mahkemeleri vardı. Bu Mahkemeler her nevi davalara esas Mahkemelerden önce bakıyorlardı ve duruşma tutanaklarını onlara gönderiyorlardı. Böylelikle esas Mahkeme kararlarının hata oranını düşürüyorlardı.
Bulunduğumuz Blog da, benzeri inceleme ve değerlendirme ortamı mevcut.
Sözün kısası, şöyle bir teklif getiriyorum:
Milliyet Blog yönetiminin OLUR’u ve desteği ile: “Blog İnceleme ve Değerlendirme Grubu” oluşturalım.
Bu Grubun görevi, “Davacı”nın kendi Blog’unda sunduğu inceleme ve değerlendirme istemli yazısını ve ek bilgi ve belgeler bazında ve yapılan tüm yorumları dikkate nazara alarak makul bir süre içersinde değerlendirme yazısı oluşturmasından ibaret olmasıdır.
Böylelikle:
1. Milliyet okurlarının ilgisi kat kat artacaktır;
2. Millete vasıflı hizmet sağlanacaktır;
3. Mağdur durumda olanların biraz da olsa yürekleri serinleyecektir;
4. Milliyet Blog Üyelerinin aktivitesi artacaktır;(bilhassa hukukçuların)
5. Milletin Hukuk bilgileri artacaktır;
6. Hukuk Fakültelerinde, Probleme Dayalı Eğitim konusunda Fakülte öğrencilerine (geleceğin hukukçuları) katkıda bulunulacaktır; (9 Eylül Hukuk Fakültesi İnternet Sitesine bkz. )

Teklifim kayda değer bulunduğu takdirde ilk “Davacı” adayı olmak isterim !!!

Sevgi değer Ziyaretçilerim, “evet” veya “uygundur” diyenler kısa mesaj gönderebilirsiniz.

Biraz daha ayrıntılarına inelim...


Devlet İstatistik Kurumun verilerine göre:
Bir senede açılan dava sayısı……~ 5,5 milyon
Karara bağlanan ……… 3,3 milyon ( % 60)
Sonraki yıla devredilen… 2,2 milyon (% 40)
Hakim sayısı…… ~6,200
1 hakime 1 yılda düşen dava sayısı….~ 900
1 davaya bakma zamanı ……………~ 2 saat 24 dk. (Sayfalarca dava dosyalarını inceleme dahil)
Danıştay da bakılan davalar…… ~157,200
Karara bağlananlar……. ………. ~ 69,500 %44
Sonraki yıla devredilenler ……… ~ 82,000 %52
Belirsiz …….. ~ 5,700 %4

Mahkemelerin yükü ağır olmasından dolayı:
— Olan yine vatandaşa oluyor.
— Kararların yıllarca bekletilmesi…
— Mahkemelerce İnceleme için zaman yetersizliğinden dolayı yanlış kararların alınması…
— AİHM başvuruların giderek artması… (şu anda 11,000 civarında)
— Devler tarafından yüksek tazminatların ödenmesi… (on milyonlarca…)

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Programında bu konuda taahhütlerine rağmen şu ana kadar bir şey yapılmamıştır ve yapmaları da mümkün görünmüyor.
"Geciken Adalet Adaletsizliktir" demiştiniz hani?


Konu ile ilgili, bir Yeni Asır gazetesinin haberini okudum.
Adalet sistemimizin işleyişi hakkında ilgisi ve bilgisi olmayanlar bu haberi gülümseyerek geçiştirmişlerdir muhakkak.
Haberin hiçte küçümsenecek tarafı yok bence…

İlk önce habere şöyle bir göz atalım.
Haberde deniyor ki:
“ Güzelbahçe ilçesine bağlı Payamlı köyü sakinleri, devletin mahkemelerini meşgul etmek istemedikleri gerekçesiyle küçük anlaşmazlıkları çözmek için muhtar İlhan Pınar öncülüğünde kendi sembolik mahkemelerini kurdu.”
Muhtar diyor ki:
“Kanunda muhtarın uzlaştırma yetkisinden bahsediliyor. Biz de buna dayanarak bu uygulamayı 4 yıldır yapıyoruz. Yaptığımız şey yargılama anlamına gelmiyor. Mahkeme adı üstünde temsili ve sorunlarımızı kendimiz konuşarak, tartışarak çözebildiğimizi görüyoruz. Yılda ortalama 30 dava çözüme kavuşuyor. Hem halkın hem tarafların memnun olduklarını da görüyoruz. Muhtar heyeti zaten seçimle işbaşına gelen kişilerden oluşuyor. Bilirkişiler de bu heyet içinden seçiliyor. Böylelikle mahkemelerin işini azaltmış oluyoruz. İnsanlarımızın birbirine saygısı oluğu müddetçe çözülmeyecek sorun olmadığını göstermek istiyoruz.”
Davacılardan biri diyor ki:
“Şimdi mahkemeye gitsem en az 1 yıl bu kadar basit bir nedenden dolayı uğraşırdım. Hem mahkemelerin uğraşacağı daha önemli konular var hem de komşularla yüz yüze bakıyoruz. Sorunların yerinde çözülmesi daha uygun oluyor.”
Haberin devamında deniyor ki:
“Aslına benzeyen mahkemenin temsili hâkimi muhtar, üyeleri ve bilirkişileri ise ihtiyar heyetinden oluşuyor. Taraflar kendilerini bir avukat gibi savunuyor.”

Bu örnek, tüm devlet dairelerinde ve özel şirketlerde, Sendikaların da katılımı ile uygulanabileceğine hiç şüphem yok.
Bu konuda vatandaş olarak mağdur olduğum için ilgililerin dikkatini çekme gayretinde bulundum. "Adalet herkese lazım olacak." Sakın geçiştirmeyelim…

Emekli Öğretmen

00.İlk Önce Beni Oku !!!

Diyojen'in fenerle "adam" aradığı gibi,
bende anlayışlı arkadaş, dost aramaya kalkıştım...
Biraz zahmetli görünsede, adalet uğruna değer bence....
-Mimar Sinan EML camiasına...
-Menemen EML camiasına...
-Milliyet Blog camiasına...
-Tüm İnternet arkadaşlarıma... yöneliktir...